Bugün yaratıcılık, esinlenme ve fikir hırsızlığı arasındaki
ince çizgilere değineceğiz.
Yapılmış herhangi bir işin bir diğerine benzememesi
düşünülemez. Bu ayrıcalığa sahip çok az iş vardır denebilir hatta. Bu bağlamda
esinlenme, size yeni kapılar açan şeylerin işinize yansıması olarak
düşünülebilir. Ama çıkan işin ilkinin
açtığı yoldan yaratılmış yeni bir şey olması gerekir.
Örn.
The Hidden Fortress vs Star Wars: A New Hope
Bu şekilde gelişen benzerliklere esinlenme, çıkan işe de halen
orjinal diyebiliriz. Çünkü yapan başka bir şeye dönüştürmüştür esintiyi. Ama bu esinlenme özgürlüğü, ‘standing on the
shoulders of giants’ falan; ‘gönlünce çal kardeşim’ demek değildir. Bu hem
sizinle aynı işi yapanlara hem de omzunda durduklarınıza hakarettir. Eğer
yaptığınız şey öncülünü daha ileri taşımıyor ama kendisini korkunç derecede
andırıyorsa büyük ihtimalle çalıntı’dır.
Diğer
sektörlerden farklı olarak, reklamcılar ‘yaratıcılık’ satarlar; farklılık,
kimseye benzemezlik...yoksa adam kendi de yapar reklamını. Reklamcının olayı, o
şeyi hiç kimsenin anlatmadığı gibi, ‘yaratıcı’ bir biçimde anlatmaktır.
Türkiye, gavurellerden gelen şeyleri sonradan keşfeden ülkelerden
biri olmuştur yıllarca. Reklamcılığımız da bu şekildedir. Ama internetin hayatlarımıza
girişi bir kilometre taşıdır. Her şeyin aynı anda görülmeye başlanmasının
başlangıcıdır zira. Bu da demektir ki sizin bulduğunuz şeyi aynı anda başkaları
da bulabilir. Çalarsanız farkedebilir.
Tabii ki
aynı tarz düşünce yollarına girip benzer fikirler üretebilirsiniz, insanlık
halidir, olur. Aklın yolu bir olabilir. Buna benzer tatsız durumlar, işi
özgün üretim olan her insanın başına gelmiştir, gelmektedir, gelecektir.
Ama bunu
bir alışkanlığa dönüştürdüğünüzde; çakıp geçmeyi hayat biçimine çevirdiğinizde
bu başka bir durumdur ve fark edilir.
Sizden güçlü birileri size ‘çak geç’ bile dese, o kopyalama
eylemini yapan sizseniz, bunun suçlusu da sizsinizdir. Kendinizi nasıl avutursanız avutun, yaptığınız
iş çalıntıdır. Yaptığınız işin parasını aslında başka birileri hak etmektedir. Dimitri’nin işiyle kazandığınız para ve ödül de
sizi bir yere kadar götürür, ki orası da pek parlak bir yer değildir.
“Artık kalmadı öyle şey, herkes birbirinin işini yapıyor
yeaaa” tarzı bir ortamdaysanız da körlerle sağırlar birbirini ağırlıyor
demektir. Tüm yaratıcılık okazyonlarını takip ettiği halde gördüğü şeyleri
kopyalamaktan başka çıkış bulamayan insanın hali üzücüdür.
Hırsızlık,
kılıfı bulununca herkesin hayatını kolaylaştıran bir aktiviteye döner...bir
süre sonra normalleşir bile, yapmamak enayilik olur. Ne yazık ki böyle bir
durumda tek ayrım kriteri ahlakidir. “işler böyle yürüyo ama :(“ ile “bu ne
lan?!” arasında sadece ahlak durmaktadır.
Bizim mesleğin “simit sat onurlu yaşa” çatalı da burada
açılır zaten.
Tiksindiğimiz insanlardan bazen ne kadar az farkımız
kaldığının sağlamasını bu tür konulara verdiğimiz tepkilerle de ölçebiliriz. Halbuki
ortak tepkimiz, bizim için olmasa da; üreten ve ürettiğiyle gurur duyan bir
başka neslin ortaya çıkmasına hizmet edebilir. Tepki vermeden yola devam
edersek de, böyle gelmiş olan böyle gider…işlerin doğası böyle olduğu için
değil, biz böyle tercih ettiğimiz için.
Ha diyeceksiniz ki, “lan altı üstü reklam amma uzattın?!”
Haklısınız….ama cevap anahtarımızı, içinden reklam
kelimesini çıkarıp diğer yaratıcı disiplinler için de kullanabilirsiniz.