Tuesday, June 17, 2014

Özgün yaratım ve fikir hırsızlığı üzerine çeşitli tespitler


Bugün yaratıcılık, esinlenme ve fikir hırsızlığı arasındaki ince çizgilere değineceğiz.

Yapılmış herhangi bir işin bir diğerine benzememesi düşünülemez. Bu ayrıcalığa sahip çok az iş vardır denebilir hatta.  Bu bağlamda esinlenme, size yeni kapılar açan şeylerin işinize yansıması olarak düşünülebilir. Ama çıkan işin ilkinin açtığı yoldan yaratılmış yeni bir şey olması gerekir.
Örn. The Hidden Fortress vs Star Wars: A New Hope

Bu şekilde gelişen benzerliklere esinlenme, çıkan işe de halen orjinal diyebiliriz. Çünkü yapan başka bir şeye dönüştürmüştür esintiyi.  Ama bu esinlenme özgürlüğü, ‘standing on the shoulders of giants’ falan; ‘gönlünce çal kardeşim’ demek değildir. Bu hem sizinle aynı işi yapanlara hem de omzunda durduklarınıza hakarettir. Eğer yaptığınız şey öncülünü daha ileri taşımıyor ama kendisini korkunç derecede andırıyorsa büyük ihtimalle çalıntı’dır.

Diğer sektörlerden farklı olarak, reklamcılar ‘yaratıcılık’ satarlar; farklılık, kimseye benzemezlik...yoksa adam kendi de yapar reklamını. Reklamcının olayı, o şeyi hiç kimsenin anlatmadığı gibi, ‘yaratıcı’ bir biçimde anlatmaktır. 

Türkiye, gavurellerden gelen şeyleri sonradan keşfeden ülkelerden biri olmuştur yıllarca. Reklamcılığımız da bu şekildedir. Ama internetin hayatlarımıza girişi bir kilometre taşıdır. Her şeyin aynı anda görülmeye başlanmasının başlangıcıdır zira. Bu da demektir ki sizin bulduğunuz şeyi aynı anda başkaları da bulabilir. Çalarsanız farkedebilir.

Tabii ki aynı tarz düşünce yollarına girip benzer fikirler üretebilirsiniz, insanlık halidir, olur. Aklın yolu bir olabilir. Buna benzer tatsız durumlar, işi özgün üretim olan her insanın başına gelmiştir, gelmektedir, gelecektir.

Ama bunu bir alışkanlığa dönüştürdüğünüzde; çakıp geçmeyi hayat biçimine çevirdiğinizde bu başka bir durumdur ve fark edilir.

Sizden güçlü birileri size ‘çak geç’ bile dese, o kopyalama eylemini yapan sizseniz, bunun suçlusu da sizsinizdir.  Kendinizi nasıl avutursanız avutun, yaptığınız iş çalıntıdır. Yaptığınız işin parasını aslında başka birileri hak etmektedir. Dimitri’nin işiyle kazandığınız para ve ödül de sizi bir yere kadar götürür, ki orası da pek parlak bir yer değildir.

“Artık kalmadı öyle şey, herkes birbirinin işini yapıyor yeaaa” tarzı bir ortamdaysanız da körlerle sağırlar birbirini ağırlıyor demektir. Tüm yaratıcılık okazyonlarını takip ettiği halde gördüğü şeyleri kopyalamaktan başka çıkış bulamayan insanın hali üzücüdür.

Hırsızlık, kılıfı bulununca herkesin hayatını kolaylaştıran bir aktiviteye döner...bir süre sonra normalleşir bile, yapmamak enayilik olur. Ne yazık ki böyle bir durumda tek ayrım kriteri ahlakidir. “işler böyle yürüyo ama :(“ ile “bu ne lan?!” arasında sadece ahlak durmaktadır.

Bizim mesleğin “simit sat onurlu yaşa” çatalı da burada açılır zaten.

Tiksindiğimiz insanlardan bazen ne kadar az farkımız kaldığının sağlamasını bu tür konulara verdiğimiz tepkilerle de ölçebiliriz. Halbuki ortak tepkimiz, bizim için olmasa da; üreten ve ürettiğiyle gurur duyan bir başka neslin ortaya çıkmasına hizmet edebilir. Tepki vermeden yola devam edersek de, böyle gelmiş olan böyle gider…işlerin doğası böyle olduğu için değil, biz böyle tercih ettiğimiz için.

Ha diyeceksiniz ki, “lan altı üstü reklam amma uzattın?!”

Haklısınız….ama cevap anahtarımızı, içinden reklam kelimesini çıkarıp diğer yaratıcı disiplinler için de kullanabilirsiniz.



Sunday, June 15, 2014

Risk almadan başarılı olmanın yolları 01

Bugün ne kadar ekmek, o kadar köfte meselelerini irdeleyeceğiz.

Pazarlamayı biraz poker gibi düşünebiliriz. satranç gibi değil ama.

Düşünün, hiç risk almayan bir oyuncunun, eline zaten olağanüstü bir el gelmezse herhangi bir oyunu kazanma şansı var mıdır? hayır...tüm bu oyuncular riskten korkmayan çılgınlar tarafından öğütülürler...pazarlama dünyası da böyledir....hatta daha bile fenadır...çünkü ilk turda bir el dağıtılır ve siz her elde aynı kartlarla oynarsınız(ürünlerinizle yani)...bu acımasız oyunda kendi kendine pazarlamacılık oynayan insanlar durdukları yerde sayarken risk alanlar global ölçekte sözü dinlenen bireylere, kurumlara dönüşürler.

Eğer herkesin kullandığı araçları kullanırsanız, hiç kimsenin gitmediği bir yere ilk olarak ulaşabilir misiniz...?

Risk almazsanız her zaman keşfedilmiş topraklarda gezip sadece ve sadece taklitçi olacaksınız.
Uzun uzun düşünüp hata yapmamak sizi yalnızca aşağı düşmekten korurken, risk almak ummadığınız engelleri bile aşmanızı sağlayacak potansiyele sahiptir.

Yeter ki yeniye açık olun, korkmadan deneyin.